Sanatçılığının en tap olduğu dönemde Kahramanmaraşlı bir ailenin kızını alarak evliliğe ilk adımı atan ünlü pop müzik sanatçısı Erdal Çelik eş dost ziyareti için geldiği Kahramanmaraş’ta Bugüne konuştu; “her yıl 3-4 defa geliyorum ve her gelişimde Kahramanmaraş’a daha çok seviyorum” dedi
Türkiye’nin 1980’li yıllarda Emel-Erdal ikilisi olarak tanıdığı Erdal Çelik eşi Piraye Hanım’la birlikte içini Bugün Gazetesine döktü.
30 yıllık meslek ve 30 yıllık evlilik hayatından çıkartılacak mesajları Bugün Gazetesine değerlendiren Çelik; “Ben ünlü olmaya başladığım ilk yıllarda evlendim.
Sanatçının evliliği ‘sanatını bitirir’ diye bir düşünce var, bende tam aksi oldu, eşimle birlikte daha iyi var oldum” dedi. Kahramanmaraş’ı modern kentleşme adına çok iyi bulduğunu belirten Çelik kentle ilgili şöyle konuştu; “Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi de kentsel dönüşüme ve modern kentleşmeye çok önem verildiğini görebiliyoruz, fakat ‘yeterli mi’ diye soracak olursanız; orası tartışılır.
Sonuçta belediyecilik de maddi kaynaklarla hizmet yapıyor. Gelen kaynaklara göre plan program yapıyor.” Türkiye’de müzik kavramının ve müziğe bakış açısının da değiştiğinin altını çizen Çelik; “önce yapımcılar size yatırım yapıyordu, bir albüm için giderleri yapımcılar karşılıyordu. Albümünüzün satışından gelen gelirlerle harcadığı kaynağı çıkarabiliyordu. Şimdi ise tam tersi, artık sanatçılar albüm yapmak için tüm giderleri cebinden karşılamak zorunda kalıyor. Hal böyle olunca da yatırımcıya gerek duymuyor. Artık işimiz tık’a kaldı, internette ne kadar tıklanırsan o kadar para kazanıyorsun” Çelik; “Ünlü olmak hem kolay hem çok zor, bizim dönemimizde TV’ler kısıtlı idi ve bu kadar iletişim ağı gelişmemişti. TRT’de ve radyolarda yer alabiliyordun, o dönemde sesin iyi tutturduğun yönde iyiyse zaten her şey kendi başına geliyordu. Şimdi ise iletişim alanındaki mecralar çoğaldı, yeni çıkan bir sanatçı hepsini kullanmak zorunda kalıyor” dedi. Erdal Çelik’le 30 yıllık evlilik hayatının ardından hep iyi yönlerini anlatan Piraye Çelik ise her zaman eşiyle gurur duyduğunu söyledi.
Kahramanmaraşlı bir ailenin çocuğu olduğunu belirten Piraye Çelik; “eşimi kıskanıyorum fakat şu açıdan bakıyorum; herkesin hayranlık duyduğu adam benim eşim ve ben eşimle gurur duyuyorum” dedi. Şimdi ünlü olmak hem zor hem çok kolay 1980’li yıllarda adını müzik dünyasına altın harflerle duyuran Türkiye’nin Emel-Erdal ikilisi olarak yakından tanıdığı Erdal Çelik Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesini ziyaret etti. BİK Şube Müdürü Soner Kavak ve Genel Koordinatörümüz Mehmet Yüzbaşıoğlu ile harika eski günler yad edildi.
Erdal Çelik, 1985 yılında profesyonel müzik hayatına ilk adımını Güneş Gazetesi’nin açtığı müzik yarışmasında ikincilik alarak attı. Aynı yarışmada birincilik alan Emel Müftüoğlu ile Müjde Ar’ın “Birbirilerine yakıştılar ikili olsunlar” önerisiyle bir ikili oluşturma kararı aldı. Emel- Erdal ikilisi olarak Müzik hayatına adım atmışlar, sonra da yollarını ayırmışlardır.
Emel-Erdal ikilisi, Atilla Özdemiroğlu‘nun kurduğu ART’den 1985 yılında “Öyle Bir Aşk” ve 1988 yılında da “Alaturka Benim Canım” isimli iki albüm çıkarmıştı. Türk Pop Müziğinin unutulmaz sesi Erdal Çelik Eşi Piraye Hanım’la, dost ve akraba ziyareti yapmak üzere geldiği Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesini ziyaret etti.
Çelik’in yakın arkadaşı Basın İlan Kurumu Şube Müdürü Soner Kavak’la Bugün Gazetesi Genel Koordinatörü Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun konuk ettiği sanatçı eğlenceli dakikalar geçirdi.
Kahramanmaraşlı bir ailenin kızını alan ve yılda 3-4 defa eşinin kuzenlerini görmek üzere Kahramanmaraş’a gelen Çelik, tek kürekçim sensin, gülendam, canımın İstanbul köşesi, gittin gideli, gururum gibi bir birinden güzel şarkıları müzik dünyasına kazandırmıştı.
İşte Sanatçı Erdal Çelik ve eşi Piraye Hanım’ın hayata, sanata ve bir birlerine bakış açısı; Neden Kahramanmaraş’tasınız? Eşimin Kahramanmaraşlı olması dolayısıyla hafta sonu dost ziyaretine geldim. Zaman zaman geliyorum, geldiğim zaman da bir hafta kadar kalıyorum. Fahri Kahramanmaraşlıyım ve gerçekten acayip sevdiğim bir şehir Kahramanmaraş…
Her geldiğimde daha çok seviyorum. Kentsel değişim ve gelişim anlamında her gelişinizde Kahramanmaraş’ı nasıl görüyorsunuz? Tabiki kentsel anlamda daha iyi görmek istiyorum. Şuan misafirlikte kaldığım ev Kayseri çevre yoluna bakıyor, yani Binevler bölgesindeyim. O bölgelerin, modern kentleşme adına çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Üniversite’nin karşı bölgeleri de yeni şehirleşiyor. Gönül her tarafın öyle olmasını istiyor ama çarşı bölgesi ilk kuruluşun izlerini taşıyor ve sonuçta Kahramanmaraş çok eski bir şehir. Gönül, kentin her bölgesinin modern kentleşme olarak gelişmesini ister fakat tarihi dokusunun, anılarının ve yaşanmışlığının da korunması gerekir. Çünkü her şeyin doğduğu, her şeyin var olduğu, anıların hep var olduğu bir şehir. Bu şehri tabiki daha çok güzelleştirmek lazım. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi de kentsel dönüşüme ve modern kentleşmeye çok önem verildiğini görebiliyoruz, fakat ‘yeterli mi’ diye soracak olursanız; orası tartışılır. Sonuçta belediyecilik de maddi kaynaklarla hizmet yapıyor. Gelen kaynaklara göre plan program yapıyor. Bunun yanı sıra hizmet yapılırken bile birçok bürokratik engellerle karşılaşabiliyorsunuz. Bütçenizin ve bürokrasinin izin verdiği sürece hizmet yapabiliyorsunuz, o yüzden Kahramanmaraş güzel fakat daha da güzel olabilir. Uzun bir sanat hayatınız oldu, Sanatçılık hem maddi hem manevi olarak size ne kazandırdı? Tabiki iki anlamda da kazançlarım oldu ama 1990’lılara geçiş döneminin ve 90’lıların sonrası sanatçılarından olduğum için zannedersem biraz parayı sevmem lazımdı. Parayı çok sevmedim ama ihtiyacım olanı kazandım her zaman. Tabiki manevi olarak büyük bir hazzı var. Son 18 senedir ise albüm yapmıyorum, o yüzden biraz manevi olarak yükselsem de maddi olarak benden çok şey aldı.
Bizim sanatçılık kariyerimizde önemli bir ayrıntı vardır: bir gece yatarsın sabaha çok farklı uyanırsın, bende hala yaşıyorum. Hem sabahlarım hem gecelerim çok. Mutlaka her gün daha güzel bir sabaha uyanacağım.
1986 yıllara nazaran bugünlerde ünlü olmak daha mı basit sizce?
– Bugünler de ünlü olmak basit ama zor. Bu iki kavram aslında birbirine uyuşmuyor ama şöyle söylemek istiyorum: bizim zamanımızda az televizyon vardı. Ama ciddi ve güzel iş yapıldığı ve yerini bulduğu zaman hemen ünlü olabiliyordun. Şimdi ise çok televizyon ve çok mecra var, bu mecraların hepsini kullanmak ise mümkün değil. Ekranlarda çıkan kişilerin birçoğunun kalitesi bana göre şuanda tartışılır. Ünlü olmak istiyorsan bunun bir yolu var; o yolu iyi tayin ettiği zaman çabuk meşhur olma olasılığı var. Onun yanı sıra sektör acayip gelişti, eskiden menajerlik ve şirket kavramı yoktu, sanatçı kendi kendine özgürdü. Şimdi özellikle sonradan çıkan bu genç arkadaşlar çok özgür değiller, birilerine bağımlıdırlar. Bir sanatçı bir şirketle 5 seneliğine mukavele yaptığı zaman, o sanatçının 5 yıl çıkarttığı her albüm, yaptığı her şe o şirkete ait. Birçok genç arkadaşımız ise bunu sırf şöhret olmak için kabul ediyor. O 5 yıl içerisinde yapılan işlerden doğru düzgün para da kazanamıyor, yani 5 senesini şöhret olma karşılığında onlara veriyor.
Peki, bu şöhret kalıcımı oluyor? ‘hayır’ kalıcı olmuyor, olamazda. Mesela ben de 1980-1990 yıllarının sanatçısıyım, sokaklara çıktığımda beni hatırladıkları zaman insanlar çok güzel hatırlıyorlar. Devlet dairesine gittiğim zamanlarda çok güzel karşılıyorlar. Herhangi bir yere gittiğim zaman bir sanatçıyı eskileri ile imtihan edip ya ilgi gösteriyorlar ya da hiç göstermiyorlar ama sonuçta ben bu iyi hatırlanmadan her zaman ilgi gördüm ve soğumadım. Şimdiki gençlerde ise öyle değil maalesef. Onlar bir gün acayip bir şekilde tap oluyorlar, sonra çaptan düşünce bir daha doğrulmak için epey bir zaman kaybediyorlar, bu durumda bazen sıkıntılar yaratıyor.
Bana kalırsa en zor olan şeylerin bile bir güzelliği vardır; bizim zamanımızda az, özdü ama izlediğin yolla işini kolaya çeviriyordun. Şimdi ise tam tersi, artık çok mecraların içerisinde sadece yönünü iyi tayin edebiliyorsan ünlü olabiliyorsun.
17-18 yıldan beri albüm çıkartmıyorsunuz. Günümüze de bakıldığı zamanda diğer sanatçılarda çok bir albüm çıkartmıyorlar. İnternetin bununla bir etkisi var mı?
– Önce albüm çıkartmamayı internete bağlamayalım. Albüm çıkartamama sanatçının kendi ile ilgili problemleri ile bağdaşan bir yapıdır. Albüm yapmak ciddi bir parayı gerektirir, bu parayı ise sen cebinden karşılamıyorsun. Çünkü müzik yapımcılığı yapan kişi bu parayı kendisi veriyor. Sen ise para yerine kendini ortaya koyuyorsun. İkisi birleşip yukarılara doğru yatırım oluyor ya da aşağı doğru. Ama şimdi sanatçıya yatırım yapan öyle bir yapımcı kalmadı. Çünkü yapımcıların hepsi işleri sizden bekliyorlar. “Parayı siz harcayın, her şeyi siz yapın. Parayı biz kazanalım” diyorlar. Bundan dolayı insanlar biraz küstü ve biraz farklı düşünmeye başladı.
Bunun yanı sıra telifin Türkiye de çok işlememesidir. Benim onlarca şarkılarım internette dolaşıyor fakat telif dersen yok denecek kadar azdır. Benim gibi birçok sanatçı arkadaşlarımda da bu böyle. Yani bir kırgınlık, küskünlük var herkeste, daha doğrusu yılgınlık var. Her şeyi ben koyuyorsam yapımcıya ne ihtiyacım var gibi düşünceler oluyor. Zaten yapımcıda bunu gördüğü için artık dijital mecralardan bir şeyler beklemeye başladı. Mesela dijital ortamlardan ne kadar tıklanıyorsun, ne kadar youtube de seyrediliyorsun ona göre gelirin oluyor. Yani işimiz tıklanmaya kaldı, bu durum televizyonların reytingi gibidir. Biliyorsunuz oğlumda sanatçı ve onun parçaların ne kadar izlendiğini görmek için youtube kanalına baktığımda 1 milyon kez izlenmiş. Bazılarının ise izlenme sayılarında 70 milyon izlenme sayıları görünüyor. Bu kadarına da hayretle bakıyoruz. 76 milyonluk bir ülkede 70 milyon izlenmen çıkıyor. Hemen aklımıza; ‘acaba izlemeyen 6 milyon kim’ diye soru işaretleri oluşuyor. Aslında bir karmaşıklık var.
Dünya genelinde bu durum çok var mıdır bilmiyorum. Amerika’da bu sektör artık endüstri halini almış. Bizde ki ise kişilere bağlı bir koludur. Son zamanda eşimle birbirimize hep şunu söylüyoruz: ‘Bu bir iş değil çünkü işte yatırım yaparsınız ve bu yatırım karşılığında da ya kaybedersiniz ya da kazanırsınız, ya da iflas edebilirsiniz.’ Fakat bunda yapan sizsiniz, kafanızı patlatan, beste yapan, söz yazan ve şarkıyı söyleyen sizsiniz ama bunun yanı sıra kazanan karşı taraftır. O yüzden ciddi bir sektör olmadığı için şuanda gençler dışında kimse bu işe yatırım yapmıyor.
Erdal çelik mütevazı bir hayat sürüyordu, şuan Erdal Çelik ne yapıyor? Magazincilere neler söylemek istersiniz?
– Evet, Erdal Çelik sanatçı olarak çıktığından beri de mütevazı yaşar çünkü iş koliliğin içinde olduğu için gece hayatını sevmez. Evinde mutlu olan birisidir. Yıllarının çoğunu ailesi ile geçirmeyi seven birisidir. İki tane çocuğu var. O yüzden onlarında büyüdüğünü görmek onlarla birlikte benim en büyük ideallerimdendi. Allaha şükür onu da başardım. İkisini de büyüttük. Geceleri dışarı çıkmak gibi bir hasretim hevesim olmadı zaten o işi yapıyorum.
Gece gezmelerini ise tabi ki programlardan sonra yaptık. Mesela evlendikten sonra sırf hayatımızı yaşamak adına 4 sene çocuk yapmadık. Çünkü bu hayata çok küçük yaşlarda girdim. Onun için bunlara çok özlemim olmadı. Şöhretli biriyle gezip dolaşayım, onlarla oralarda buralarda boy göstereyim diye hiçbir zaman düşüncem olmadı, zaten hepsiyle arkadaştım. Şimdiki magazin programlarında boy gösterenlere gelince; bu insanların tercihidir. Nasıl yaşamak istiyorsan o yaşamı sen seçiyorsun. Dediğim gibi benim öyle bir hasretim olmadı. Daha önce de 10 senedir gazetecilik sektöründe muhabirlik misyonum vardı, magazin muhabiriydim. TRT Magazin Muhabiri Derneğinin ise kurucularındanım. O yüzden magazinin nasıl yapıldığını bilirim ya da magazin muhabirinin nasıl olması gerektiğini. Magazin ile hiç aram olmamıştı, beni magazinlerde çok göremezsiniz sadece işim ile ilgili alanlarda görebilirler.
Onun dışında örneğin: ‘Şununla beraber sarhoş oldu’ şeklinde şuna kadar bir magazin haberim olmadı. Şuanda aklına getirdiğim tüm skandal haberleri düşünerek söylüyorum. Bu yaşam tabi ki insanların tercihidir ama bu tercihi o insanlara yaptıranda hayatın içindeki gerçeklerdir. Çünkü oraya çıkmazsanız yok sayılıyorsunuz. Orada görünmezseniz, oradaki sansasyonları yapmazsınız yok sayılıyorsunuz. Magazinden uzak kalmak benim tercihimdi, tercihimden dolayı her zaman mutlu oldum ve doğru tercihi yaptığımı biliyorum. Ben hayatımı hep böyle idame ettirdim ama şimdi benim gibi yapmak isteyen bir genç acaba ne kadar tutturabilir ve kalabilir onu bilemiyorum, onlara da tercihleri için; ‘yolları açık olsun’ diyorum.
Albüm çalışmanız var mı?
– Albüm çalışmam şuan da var. Benim ikinci neslim olan oğlum Doğa Çelik şuanda maxi single çıkarttı. Oda çok güzel bir çalışma. Şimdi biraz onunla ilgileniyorum, bu kışın başında yeni albümüyle onunla birlikte düetle yapacağız, yeni albümde geliyoruz…
Kaç yıldır evlisiniz?
– Tam 30 senedir mutlu bir evliliğimiz var ve bu evlilikten de iki tane oğlumuz var. Tanındığımız dönemin ilk zamanlarında evlendim. Hani sanatçılar arasında ‘evlenmek bitmektir’ derler. Kesinlikle bu cümle yanlış, ben sanatçılığımın ilk yıllarında evlendim ve bitmek yerine yeniden var oldum. Her zaman bunu da eşime borçluyum.
Eşinizle nasıl ve tanıştınız? Kahramanmaraş’ta kaç yıl yaşadınız?
– Piraye Çelik: Ben hiç Kahramanmaraş’ta yaşamadım, sadece babam Kahramanmaraşlıdır, kütüğümüz burada. Babamın memleketi olduğu için ara ara gelip gittim. Her zaman Ankara’da yaşadım daha sonra İstanbul’a taşındık ve eşimle de İstanbul’da tanıştık. Bir arkadaşımızın doğum gününü kutlamak için Erdal’ın çalıştığı yere gittik ve arkadaşlarımızın vasıtasıyla orada tanıştık.
Ne aralıklarda buraya geliyorsunuz? Burada kimler var?
– Piraye Çelik: Kahramanmaraş’ta kuzenlerim var. Senede 3-4 kere 3 ayda bir hafta sonları aynı bu zamanki gibi ziyarete geliyoruz. Memleketimizin tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Geldiğimiz zaman da eş dost ziyareti yapmaya çalışıyoruz.
Sanatçı eşi olmak zor mu nasıl bir duygu?
– Piraye Çelik: Esasında çok güzel bir duygu, sanatçı derken sırf ses sanatçısı değil kendisi ressamdır, müzisyendir ayrıcalıklı bir insandır. Herkes okuyup doktor, avukat olabilir, mühendis olabilir ama kimse okuyarak sanatçı olamaz, bu Allah’ın bazı insanlara olan bir lütfudur. Onun için Allah’ın böyle bir lütfu ile beraber olduğum için ben çok şanslıyım.
Hiç kıskanmıyor musunuz?
– Piraye Çelik: Kıskanmaz olur muyum tabi ki kıskanıyorum. İnsanların eşimi bu şekilde sevmesi çok hoşuma gidiyor. Yani şu açıdan bakıyorum: ‘Herkesin sevdiği benim eşim’ bu çok güzel hoş bir şey.
– Erdal Çelik: Eşim kıskanmaz diye bir şey yok ama mesela biz ilk evlendiğimizde bizim arkamızda lise vardı ve tap dönemindeydim. Her sabah 06.30-07.00 da zilimiz çalardı. Biz uyanırdık, sonra onları Piraye keşfetti. Piraye her sabah zili çalanlara ‘Kızlar niye zili çalıp kaçıyorsunuz, gelin beraber kahvaltı yapalım’ diyerek onları çağırırdı. Tabi bu durumlarda Piraye her zaman inanılmaz öz verili davranan insandı. Gerçekten sanatçı eşi olmak özverili olma gerektiren bir şey.
Sanatçı annesi olmak mı, sanatçı eşi olmak mı daha zor?
– Piraye Çelik: İkisi de gurur duyucu bir şey. İkisi de zor tabide ama şimdi sanatçı annesi olmak biraz daha zor gibi çünkü ona birazcık öğretmen gibi yön veriyorsunuz. Hem onun önünde de durmamak lazım çok arkasında da durmamak lazım. Yan yana yürüyerek bu şekilde yön veriyorsunuz. (ZEKİ DEMİR)
Kaynak: Kahramanmaraş’ta Bugün
www.marasbugun.com/kahramanmaras-i-seviyorum/17304/